Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Dayatmayla çözüm olmaz

Sömürgeci imha ve inkar politikalarının asırlık serüveni, son 25 yılda gelip sınırına dayandı. Gelinmiş olunan sınırın ötesinde gidilecek alanın kalmadığı taraflarca da görüldü. İşte bu gerçek, imha ve inkarda taraf olanları sarsarak “barış”ı dillendirmelerine neden oldu.

Kürt tarafının geri çekileceği alan, Türk tarafının (hükümet, devlet vd.) ve bölgedeki diğer taraf aktörlerinin de Kürtleri itebilecekleri başka “vatan toprağı” kalmadı! Türk tarafı, rakibini alanda son kez 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde test etti ve fazlasıyla boyunun ölçüsünü aldı. Böylece, kendi somut durumunu da kavradı. Fakat yeni bir saldırı mevzisi örmede gecikmedi. Hiçbir çözüm içeriği taşımayan söylemlerle ve pratik adımlarla yerel seçimin yenilgisini göğüslemeye, güç toplamaya, farklı saldırı alanları yaratarak, Kürt ulusal demokratik hareketinden bir adım önde olduğunu göstermeye çalışıyor.

Kürt meselesinin çözümünde Kürt halkının temel dinamik gücü PKK'ye karşı silahla mücadelede “astarın yüzünden pahalıya” geldiğini gören Türk sömürgecileri ve emperyalistler; mevcut AKP Hükümetini farklı konsept ve saldırı politikaları ile Kürt halkının karşısına “tek alternatif”, çözümcü güç olarak çıkarıp Kürt halkına dayattılar.

Ağızlarına sakız yaptıkları gibi: “Politikada kazan kazan” yaklaşımını öne alarak, hiçbir “zırnık” vermeden, kazanmak üzerine inşa edilmek istenen Kürt meselesinin 'çözümünü' istemeleri de bu minvalde yürütülmektedir. Yapılmaya çalışılan Kürt meselesinin barışçıl-demokratik ve eşit çözümünden ziyade, onu bir katakulli ile bertaraf etmek, Kürt özgürlük hareketini elimine etmeye çalışmaktır.

Türk tarafının “en yetkilisinin”(!) ortaya attığı “Kürt meselesinde iyi şeyler olacak” söylemi etrafında, kapalı kapılar ardında, meselenin muhataplarından gizli, bizim bilmediğimiz, nerede ise hiç kimsenin içeriğini bilmediği güdük senaryolu “barış” filmleri çeviriyorlar. Bu gizli-kapaklı işlerdeki temel amaçlarından biri de, Kürt meselesinin zalimane çözümüne yardımcı yeni ortaklarla cepheyi genişletmektir. CHP'nin harekete geçmesini bu bağlamda ele alabiliriz, değerlendirebiliriz.

Cumhurbaşkanının “içi boş”, bir anlam ifade etmeyen söyleminden hareketle, kendilerine görev çıkaranların gayretkeşlikle Kürt ulusal demokratik hareketine ve DTP'ye abartılı bir şekilde yüklenmelerini de AKP Hükümetinin “kar hanesine” yazabiliriz.

Madem ki ortada çözümünü dayatan Kürt meselesi var ve bir asırdır kanayan, kangren bir yara; o zaman çözüm önerileri ne ise, bir bir alt alta yazıp ortaya koymaları gerekmez mi?

Bakın, PKK ve DTP, Kürt meselesinin barışçıl-demokratik, eşit çözümü için kendi önerilerini madde madde sıralayıp dünya aleme ilan ettiler. Ellerini taşın altına koyduklarını alçak gönüllülükle ve samimi olarak açıkladılar. Yetmedi, PKK ikinci kez, meselenin 'barışçıl-demokratik biçimde çözümüne katkı için' meşru savunma hakkı saklı kalmak kaydıyla, silahları 15 Temmuz 2009 tarihine kadar susturduğunu açıkladı.

Ama bakın şu liberallerin haline... Meseleyi çözümsüzlüğe zorlayan diğer bir taraf da onlar. AKP'nin ve “en yetkili kişi”nin ortaya attıkları “içi boş” söylemden hareketle durumdan vazife çıkaran Türk liberal yazar-çizer takımının hesapsız-kitapsız Kürt ulusal demokratik hareketine yüklenmeleridir. Bunlar, devlet ve hükümet adına bir baskı oluşturma, teslim alma, kafa karıştırma, tasfiye etme merkezleri gibi çalışıyorlar. PKK ve DTP'den gayretkeş talep ve isteklerinin ardı arkası kesilmiyor.

Karşılıklı adım atmak ve el sıkmak için, talep ve isteklerin, meselenin çözümü açısından “eşitlik” taşıması gerekir. Bu “eşitlik” şimdilik Kürt tarafı aleyhinedir. Türk tarafının ve yandaşlarının, bilimum antiPKK'cilerin istek ve talepleri; kendileri ortaya tek bir şey koymadan art arda sıralanması, daha baştan bıkkınlık getirmiştir, sıkıcıdır, imha ve inkarın devamına işarettir. “Adil” barış ortamı yaratılmışcasına, “kayıtsız-koşulsuz” teslim almayı Kürt direnişine dayatmanın, taraflardan birinin “adil ve eşit” koşullara sahip olmadığının kanıtıdır. Sadece Kürtlerin varlığının kabulünü, Kürt dilini, Kürt kültürünü vb. anayasal güvenceden yoksun, Kürtlere verilen “haklar” olarak söyleyip iddia etmek “cin olmadan adam çarpma”ya benziyor. Şimdiye kadar aşağıdaki söylemlerden hangisini Türk tarafından duyduk?

Sıralarsak: Kürt halkının kimliğinin anayasal güvenceye alınması; Anadilde eğitim yapılması; Partiler Yasası'ndaki yüzde 10'luk seçim barajının kaldırılması; Kürtlerin kendi kültürlerini istedikleri gibi yaşamalarının yasalarla güvencelenmesi vs. vb.

Bunların, benzerlerinin hiç biri ne dillendirildi ne de duyduk...

Çözüm tartışmalarında atılacak adımlarda bunlar dillendirilmeden, el sıkılmadan, muhatap belirlenip adımlar atılmadan, “silahlar teslim edilsin” türü yaklaşımlar artık tarih olmuştur. Dayatmayla çözüm olmaz. Hep birlikte yaşayıp göreceğiz.(Atilim)