Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

İşgal Gerçeği Daha Aşikar- Patrick Cockburn

Wikileaks tarafından yayınlanan Irak belgeleri, ABD’nin Irak’ta yaptıklarına ilişkin azımsanamayacak ölçüde daha fazla detay veriyor. Peki ama belgeler daha önce bilmediğimiz bir şey sunuyor mu?

Pentagon, aynı Afganistan belgeleri açığı çıktığında yaptığı gibi burnundan soluyacak. Wikileaks, Afganistan’a ilişkin gizli askeri belgeleri yayınladığında, Pentagon, sızdırılan belgeler arasında çok fazla yeni bir şey olmadığını söylemiş ama yine de önemli istihbarat bilgilerinin riske atıldığını ileri sürmüştü.

Sızdırılan belgeler önemli çünkü daha önce şüphelenilen ama ABD ordusu tarafından kabul edilmeyen veya geçiştirilen bazı olayları kanıtlıyor. ABD’nin, 2004 yılından bu yana Irak güvenlik güçleri tarafından yapılan işkencelere hemen her zaman kayıtsız kaldığı oldukça aşikâr, ama şu anda bunun resmi bir politika olduğu kanıtlanmış oldu. Iraklılar ise, Wikileaks’in henüz yayınlamadığı belgeler arasında, ABD güçlerinin ölüm timleri tarafından gerçekleştirilen infazlarında bilfiil ne ölçüde yer aldığını gösterecek bir bilgi olup olmadığını merak ediyor.

El Kaide’nin, giderek hükümette baskın bir pozisyona yükselen Şiilere karşı saldırılara başladığı 2004 yazından beri Irak’ta acımasız bir iç savaş yaşanıyor. 2004’ün sonlarında, Amerikalılar tarafından eğitilen İçişleri Bakanlığı’na bağlı birlikler, Sünnilere veya Baas sempatizanı olduğundan şüphelenilen kişilere karşı yapılan acımasız baskınlarda rol almaya başladılar. Saddam Hüseyin rejiminde öne çıkan insanlar tutuklandılar ve işkence edilmiş bedenleri yol kenarlarına bırakılana kadar birkaç gün boyunca kendilerinden haber alınamadı.

Iraklı liderler, Amerikalıların, gerçekte resmi bir kisve altına gizlenmiş infaz timlerinin eğitiminde yer aldıklarını fısıldıyorlardı. ABD’nin izlediği politikanın, ilk kez El Salvador’da, Amerikalılar tarafından eğitilen hükümet birimlerinin uyguladığı kontrgerilla metodlarını örnek aldığı söyleniyordu.

Kendi özel güvenlik sistemlerinin kurulduğu 2004 yılından bu yana, Irak hükümetine bağlı cezaevlerinde tutuklulara yapılan işkencenin standart bir uygulama haline geldiği bir sır değildi. İşkence mağduru olduğu açıkça belli olan insanlar, kendilerine yöneltilen cinayet, işkence veya tecavüz suçlarını itiraf etmeleri için televizyona çıkarılıyordu. Ama bir süre sonra fark edildi ki, öldürdüklerini itiraf ettikleri kişilerin birçoğu hala hayattaydı.

Sünni kesim, o sıralarda, ABD güçleri tarafından, etnik temizliğe uğrama korkusuyla yaşıyordu. Zaman zaman Iraklı hükümet birimlerinin eşlik ettiği bu operasyonlarda, asker olma yaşı gelmiş tüm gençler tutuklanıyordu. Kabile liderleri, çoğu zaman Amerikalılardan, tutukluları Irak askerleri veya polisine teslim etmemeleri talep ediyorlardı çünkü bu takdirde işkenceye maruz kalabileceklerini veya öldürülebileceklerini biliyorlardı. ABD ordusunun bütün bunları bildiği ortada.

2007 yılının sonlarından itibaren, Amerikalıların Sünni topluluğun koruyucusu gibi gözükmeye başlamasıyla birlikte, savaşın seyri de değişmeye başladı. El Kaide ve Şii Mehdi Ordusu milislerine yönelik Amerikan saldırılarına, fazla aceleci ve düşüncesiz infazlar eşlik etti. ABD ordusunun bu infazlarda bilfiil ne kadar yer aldığı hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak, aynı şekilde ilginç olur. Özellikle de ulusalcı Muktada El-Sadr’ın destekleyicilerine yönelik infazlarda.

2004 ile 2009 yılları arasındaki Amerikan işgali sırasında Irak’ta birbiriyle ilişkili bir dizi çatışma yaşandı. Bunlardan manşetlere çok az yansıyanlardan biri, Amerikalılarla İranlılar arasında yaşanan karşılıklı infazlar ve adam kaçırmalardı. Amerikalıların Kürdistan’ı ziyarete giden İranlı istihbarat ajanlarını ele geçirdiği ve Kerbela’da yaşanan başarısız bir baskın sırasında ABD askerleri öldüğü zaman, iki taraf arasındaki çatışma da doruğa çıkmıştı. İngiliz donanmasında görevli personellerin İranlı Devrim Muhafızları tarafından yakalanması, bu karanlık çatışmanın bir parçası olabilir.

Irak hakkında sızdırılan bilgiler, Afganistan belgelerinde olduğu gibi, bir sağlık uyarısıyla birlikte gelmeli. Iraklı düşük rütbeli ajanlar veya üst düzey bakanlar, Amerikalılara sık sık onların duymak istediklerini anlatıyorlar. Bunların arasında en dikkate değer olanı, Amerikan karşıtı hareketlerde İran’ın parmağı olduğunu yönündeki söylentiler. Bunların çoğunun saçmalık olması oldukça muhtemel.

Afgan istihbaratının, Pakistan ve istihbarat ajansı ISI’nin Taliban’a yardım ettiği yönünde Amerikalılara verdiği bilginin bir tezgâhtan ibaret olduğu belliydi. Pakistan ordusu Taliban’a yardım etmiyor değil fakat bunu öyle dikkatli ve zarif bir biçimde yapıyor ki, arkasında hiç iz bırakmıyor. Amerikalılar’a gelen Irak istihbaratı da muhtemelen aynı derecede taraflı.

*Irak'ı yakından takip eden araştırmacı gazeteci Cockburn'un 23 Ekim'de Independent'da yayınlanan yazısını ETHA İngilizce orjinalinden çevirdi