Şovenistleri 'Güz Sancısı' tuttu
|
İSTANBUL (25.01.2009)- Tarihi aynı zamanda gayrimüslimlere yönelik zulmün tarihi olan Türkiye'de, sine
malarda yeni bir film var. Yönetmenliğini Tomris Giritlioğlu'nun yaptığı “Güz Sancısı”. Film bu kara tarihin lekelerinden birini, 6-7 Eylül olaylarına ışık tutuyor.Tomris Giritlioğlu ve film ekibi, Hatırla Sevgili'nin ardından “Güz Sancısı” isimli yeni filmle bir kez daha zihinleri acı dolu tarihi geçmişlere götürüyor. 1955 yılında geçen “Güz Sancısı”nda milliyetçi, zengin bir toprak ağasının oğlu olan Behçet (Murat Yıldırım) ile Rum Elena'ya (Beren Saat) aşkının içinde 6-7 Eylül olaylarının panoraması sunuluyor. 23 Ocak'ta sinemalarda gösterilmeye başlayan filme şimdiden yoğun ilgi var.
Filme sadece sinemaseverlerden değil, milliyetçi, ırkçı çevrelerden de oldukça yoğun bir ilgi var. Yeni Şafak Gazetesi, bugün yayınladığı yorumda 6-7 Eylül katliamını objektif bir şekilde sunmaya çalışan “Güz Sancısı”'nı karalamaya girişti. Yeni Şafak, filmin “Türkiye'yi gaddar, Türkleri kötü ve sağcı gösterdiği”ni belirtti. Seferberlik Tetkik Kurulu'nda emekli orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu'nun 1991'de yıllar önce gerçekleştirilen saldırı için “6-7 Eylül Özel harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmedir, amacına da ulaştı” sözlerini çabucak unutuverdi.
Giritlioğlu: Filmi yanlış okuyorlar
Yönetmen Tomris Giritlioğlu'na filme gelen tepkiler üzerine görüşlerini sorduk. Giritlioğlu şöyle konuştu: “Filmle ilgili çok güzel olumlu tepkiler aldım. Tabi bunun yanında olumsuz tepkiler de var. Ben bu olumsuz tepki gösterenlerin, filmi yanlış okuduğunu, yanlış yorumladığını düşünüyorum. Ama tabi ki her eleştiriye de açığız. Ama şunu söylemek de istiyorum. Bu eleştiriler filme ve bana yöneltilmiş haksız eleştirilerdir. (Yeni Şafak'ta bugün çıkan haber gibi) Bunu hak etmediğimi düşünüyorum. Ve gerçek bir yurtsever olduğumu düşünüyorum. Aslında film seyirciyle buluştuktan sonra yönetmenin sözü biter. Ben filmle ilgili yapılacak tüm değerlendirmeyi izleyicilere bırakıyorum.”
6-7 Eylül katliamı
Kanlı 6-7 Eylül olayları, gayrimüslimlere yönelik saldırganlığın en vahşi örneklerinden birisidir. Selanik’te Mustafa Kemal’in evine, Oktay Engin adlı MİT ajanı tarafından dinamit atılmış, bu olay İstanbul Ekspres adlı yerel gazeteden duyurulmuştu. Kıbrıs’taki mevcut gerginlik bahane ediliyor. İstanbul’da azınlıklara karşı yağma ve saldırı eylemleri organize ediliyor. Milliyetçi kışkırtmayla kamyonlara doldurularak getirilen kışkırtılmış güruh, önüne çıkan tüm dükkânları, kiliseleri yağmalıyor.
Devletin kolluk kuvvetleri de önceden haberdar oldukları halde, herhangi bir müdahalede bulunmadan olayları izlemekle yetiniyor. Olayların ardından birçok Rum ve gayrimüslim, sahip oldukları her şeyi, karşılıksız olarak geride bırakıp, yaşadıkları yeri terk edip gidiyorlar. Bu iki gün içinde resmi kayıtlara göre; 3 ölü, 30 yaralı olduğu söyleniyor. 73 kilise, 8 ayazma, 2 manastır, 1 fabrika, 3 bin 584'ü Rumlara ait olmak üzere, 5 bin 538 ev ve dükkânın tahrip edilmesi, kayıtlara gecen bilanço oluyor. Milli Eğitim Bakanlığının resmi verilerine göre, İstanbul’da ilk, orta ve lise derecesinde 32 Rum ve 8 Ermeni okulu tahrip ediliyor. Aynı gün İzmir’de de olaylar yaşanıyor. |
İran’da binlerce yıl öncesine ait mağaralar, zorlu kış aylarında köylülere ve hayvanlarına barınma olanağı sağlıyor.





Em ‘ewul pezan nas bikin, sê çeşît rengê pez hene; pezê sor, spî û reş. Xûyê bizinê bi rik û har e, mih jî sernerm û mûlayim e.
Biletler için:
Sesi ve müziği ile ünü Amerika’ya varan Kürt sanatçı Aynur Doğan, bir süredir yaşadığı Avrupa’dan dünyaya açılma projeleri üzerine çalışıyor. Aynur Doğan, uluslararası alanda prestijli müzik şirketleri ile yeni projeleri üzerinde çalışırken, Amerika’nın Boston kentindeki Berklee Müzik Okulu tarafından kısa bir süre önce kendisine verilen “Akdeniz Müziğinin Divası” ödülü ile müzik kariyerinde yeni bir sayfa açmaya hazırlanıyor.
Yönetmenliğini yaptığım film ‘He Bu Tune Bu’ (Bir Varmış Bir Yokmuş) festivalinizde değerli bir ödüle layık görülmüştür. Bir sinemacı için tatbiki ödüllendirilmek gurur verici ve teşvik edici bir olaydır. Ancak üzülerek belirtiyorum ki bu ödülü kabul edemeyeceğim. Hepinizin bildiği gibi geçen yıl Avrupa’nın göbeğinde, Paris’te, şehrin ortasında üç siyasetçi Kürt kadını güpegündüz vahşi bir şekilde katledildiler. Dünyanın en güvenli bölgesi olarak bilinen Avrupa maalesef bu üç devrimci kadına mezar oldu. Bu katliamın üzerinden uzun vakit geçmesine rağmen Avrupa hükümetleri ve yargı kurumları maalesef yeterli bir duyarlılık gösterip olayı hala aydınlatmadılar. Avrupa ve özellikle Fransız hükümetinin bu sessizliği ve duyarsızlığı Fransız istihbaratının ve dolayısıyla hükümetinin bu olayın üstünü örtmeye çalıştığı izlenimi vermektedir. Bu olay ile birlikte, Kürtler ve ezilen diğer halklar açısından, Avrupa’nın demokratik, adil ve hümanist değerleri anlam yitimine uğramıştır. Avrupa’nın aydınları, sanatçıları, siyasetçileri bu olaya karşı yeterince ses çıkarmayarak üzerlerine düşen sorumluluklardan kaçınmışlardır. 

Hasan Coşar‘la, çıkardığı ilk kitabı ’’Tarihte ve Günümüzde Kadın’’ üzerine bir söyleşi yaparak, siz değerli okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.

