Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Hasan Güneri, Bir Vasiyetin Ardından- Hıdır Güneri

Babası, köyde yaşanan kıtlık ve kuraklık yüzünden Elazığ’ın Kömürhan’a yakın köylerinden biri olan Tutluköy’e göçüyor. Nüfus cüzdanına göre 1927, kendi söylediğine göre 1932 yılında, babasının ölümünden iki ay sonra orada dünyaya geliyor. Babası, Fırat nehrinin Elazığ ile Malatya arasındaki bölümünde, o zaman bir köprü olmadığı için kelek ile yolcu taşımacılığı yapıyor. Daha sonra da orada Almanlar tarafından yapılan Kömürhan köprüsünde (şu anda baraj suları altında kaldı) işçi başı olarak çalışıyor. Babasının ölümünden sonra annesi tekrar köye dönüyor, ancak evleri bakımsızlıktan yıkıldığı için tamir edilene kadar babasının sağdıcı Haydar’ın (Irmak) evlerinde kalıyorlar. Kimsesizlikten dolayı okula gönderilemiyor, askerde okuma yazmayı öğreniyor ve bir daha da asla okumayı bırakmıyor. Askerliğini bitirdikten sonra evleniyor ve herkes gibi köyde hayatına devam ediyor.

 

Ancak bir arazi anlaşmazlığı konusunda Sivas’tan gelen bir alevi dedesinin verdiği şeriat hükmüne karşı geldiği ve bunu kabul etmediği için başına gelmedik kalmıyor. Düşkün ilan edilemeyişine rağmen bir düşkünden daha ağır cemaat baskısına maruz kalıyor. Dedenin otoritesini sarstığı için de her türlü baskı yöntemi uygulanarak, sindirilmeye, yalnızlaştırılmaya ve teslim olmaya zorlanıyor.

 

Sağdıcı Hasan Irmak’tan sağdıçlıktan ayrılmasını, kayınbabasından kızını (yani karısını) ondan boşandırmasını, annesinden onu evlatlıktan red etmesini, bütün köylülerden ona yardım etmemelerini, davarını kendilerine katmamalarını, çiftine öküz vermemelerini, hiçbir işine yardım etmemelerini, kendisiyle konuşmamalarını tembihliyorlar ve tehditvari bir şekilde öğütlüyorlar. Buna uymayanlara ise çok büyük beddualar edeceklerini söyleyerek, hem kendisini hem de sağduyu sahibi, vicdanlı insanları baskı altına alıyorlar. Zaman zaman da fiziki saldırılarda bulunuyorlar, ancak o dönemlerde dedelik yasak olduğu için açıktan da fiziki saldırılarda bulunmaya çekiniyorlar. Hatta böylesi olayların birinde dedeyi ancak kadın elbisesi giydirerek hasta numarasıyla köyden çıkarabiliyorlar.

 

Bütün bunlara açıktan olmasa da sağduyulu ve vicdan sahibi köylülerin yardımlarıyla başa çıkıyor ve mücadele ediyor. Ancak bu bir otorite sarsılması meselesi olduğu için müthiş bir baskı uygulanarak, otorite sağlanmaya çalışılsa da sonuçta yinede amaçlarına ulaşamıyorlar ve dedenin otoritesi sarsılmaya, hatta 70 li yıllarda yok olmaya başlıyor. Ne yazık ki bugün bunu biraz da devletin desteğiyle yeniden canlandırmaya çabalayanlar var.

 

Fakat bütün bu olanlara rağmen geri adım atmıyor ve dedenin şeriat hükmüne teslim olmuyor. Yaşadığı bütün bu olaylar onu tamamen dinden uzaklaştırıyor ve araştırıcı okuyucu yanıyla da birleşince daha da fazla maddeci düşünmeye başlıyor. O zamanlar herkes Demokrat Partili iken o CHP yi destekliyor, herkes 1960 anayasasına hayır oyu verirken,  o karısıyla birlikte evet oyu veriyor. Derken 68 kuşağı ile birlikte gelişen devrimci dalgada Zabit’in de etkisiyle yerini alıyor ve son ana kadar da devrimci, demokrat, ilerici ve yurtsever yanını hep devam ettiriyor.

 

77 yıllık hayatının muhasebesini yaptığımızda; yoksulluk içinde geçen bir yaşamın ağır yükünü her an yüzünde gösteren tavrıyla, eğilmez başı ve karşı duruşuyla, haksızlığa, adaletsizliğe ve zulme karşı mücadelesiyle, bir örnekti, bir duruştu ve bir ilkti, yaşadığı yerden. Çağdaştı, ilericiydi, yurtseverdi ve gerçek bir materyalistti. Son ana kadar dik duruşuyla, taviz vermez edasıyla hiç gevşemeden sürdürdü yaşamını. En zor anlarında, en sıkıntılı durumlarında bile bir anlıkta olsa düşünmedi doğaüstü güçlere sığınmayı ve onlardan medet ummayı.

 

O gerçek bir materyalistti. Bir materyalist gibi gömülmeyi vasiyet etti. Bunda da bir ilk oldu, yolu açtı ve devamının gelmesini diledi. Yaşadığının tersine, gerçek bir dindar gibi,  bir suni gibi gömülmeyi reddetti. Bu vasiyetini de sadece bize değil, yıllardan beri herkese söyledi ve dini tören yapılmadan gömülmek istediğini herkese ilan etti ve isteği yerine getirilerek öyle de gömüldü.

 

O bununla herkesi ikiyüzlülükten kurtardı, abdest almadan namaz kılanları, dualardan tek bir kelime bile bilmediği halde ellerini havaya kaldırıp, dudaklarını dua okuyormuş gibi yapanları büyük bir yükten kurtardı. Herkesi rol yapmaktan ve bunun sıkıntısından kurtararak, herkesin kendi özüne dönmesini ve yaşadığı gibi olmasını sağladı. Bu nedenle vasiyeti çok önemliydi ve bizler tarafından da eksiksiz yerine getirildi. Zaten bir vasiyetin yerine getirilmemesi de düşünülemezdi. Ki yaptığı da doğruydu ve bende aynısını şimdiden herkese vasiyet ediyorum. 

 

Hıdır Güneri

 

Not: Tören sırasında ve sonrasında olanları daha sonra ve geniş bir biçimde ele alacağım.