'NEFES ALMAK İÇİN BİR DURAK' Çilem ÖZ
Esra Bilen gördüğü şiddetten dolayı iki kez ailesine sığınmış ancak ikisinde de geri çevrilmiş genç bir anne idi. Bir hafta önce Aksaray’da çocuğu ile birlikte eşi tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Olay yerine akın eden gazetecilere amcası açıklama yapıyordu.” Gittiği yerden geri geldi demesinler diye zorla evine geri gönderdik” diyordu. Gittiği yerden geri gelmedi, gittiği yer mezarı oldu Esra’nın.
Amcanın ağzından çıkan sözler kadın ve toplum arasındaki ilişkinin en basit ifade ile özeti gibi idi. Kadınların gitmek ve kalmak üzerine kurulan hayatları ne kadar net ve alternatifsiz olduğu buna karşılık erkeklerin hayatında fetih ruhunun ne kadar çeşitli ve değişken olduğunu düşündürüyor. Kadın bir kere gitmeli mümkünse bir daha geri dönmemeli. Bu algı hepimizin zihninin derinliklerinde capcanlı duruyor. En ilerimizden en gerimize bu hizada birleşiyoruz. Hepimizin için geri dönmek bir sendromdur. O nedenle çok zor durumda kalmadıkça gittiğimiz yere çivi gibi çakılmayı tercih ederiz. Bu algı yeni değil erkek avlanma ve güvenlik işlerine giriştiğinden beri kadın mağarada hayata tutunmaya çalıştı. Bu gücün getirdiği konfora alışan erkek konfor bozulmasın diye dayandığı sistem ve dini de arkasına alarak o günden bu güne cinayet işlemeye devam ediyor. Bu yaşam şekli erkeği iktidar, kadını da köle yaptı. Eski Roma’da komşunun kölesini öldürenler cinayetten değil komşu malına zara vermekten yargılanırmış. Şimdide bacını, kızını, eşini öldürmek hemen, hemen buna denk düşüyor. Henüz okkalı bir ceza alan katil yok. Kadın örgütleri en azında ceza indirimlerine engel olabilmek için mahkeme, mahkeme geziyorlar. Ancak çözüm değil çözüm insan hayatının kutsallığını dilin, dinin bayrağın üzerinde görebilen sivil, özgürlükçü bir anayasa.
Yeni anayasa yazılmaya başladı. Daha ilk üç maddede eşitlik üzerine yapılan görüşmelerde Lezbiyenler anayasanın dışına atılmaya çalışılıyor. Lezbiyenlerin sayısı az bundan bir şey çıkmaz diyenler varsa bundan ne çıkar biliyor musunuz, samimiyetsizlik çıkar. Eşitlikçi olmadığınızın daha ilk adımda itirafı çıkar. Bu nedenle yeni anayasanın kimler tarafından yazıldığı ve sivil toplum örgütlerinin ne kadar dahil edildiği çok önemli. BDP sürekli yol temizliğinden bahsetti ancak iktidar açısından yol temizliği öyle yanlış anlaşıldı ki kendi anayasasını yapabilmek için ne kadar muhalif varsa onları yoldan temizledi. Prof. Büşra Ersanlı’da bu yol temizliğinin kurbanlarından. Kimse bizi onun farklı bir sebepten içerde olduğuna inandırmaya çalışmasın. Cezaevinden de katkılarını sunduğunu biliyoruz ama dışarıda, bu çalışmaların tamda göbeğinde yer alması herkes için özelliklede kadınlar için çok önemli. Bu süreç iktidar partisinin inisiyatifine kalırsa onunda doğum, kürtaj, üç çocuk dışına çıkan bir kadın siyaseti yok.
Başbakan ne zaman kadınlar üzerine bir kelam etse insanın tüyleri tiken, tiken oluyor. Münevver Karabulut cinayeti ( Kendi başına bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya) ve Halkevleri üyesi Dilşad Aktaş (kadın mıdır, kız mıdır) ile ilgili açıklamaları daha zihnimizde çok taze iken yeni açıklamaları ortaya saçıldı. Son olarak da kürtaj cinayettir, her kürtaj bir Uludere’dir dedi. Kürtaj kim tarafından nerde ne zaman kime uygulandığı net olarak biline bir operasyondur. Uludere’de bu kadar net olmalı ki Başbakan böyle bir benzetmeyi uygun gördü. Kürtajda ölen en fazla 10 haftalık bir embriyo, Uludere’de ölenler ise insandı. Kürtaj bir tercih, cinayet ise yaşam hakkı ihlalidir. Kürtajı yasaklayan ülkelerde kadın ölüm oranları yüksektir. Ülkemizde her gün beş kadın ölürken bu sayıyı arttırmak değil azaltmanın yolları aranmalı. Başbakan cennet annelerinin ayaklarının altında diyerek sadece anne olan kadınları kutsamak yerine, tüm kadınların cennetten önce ayaklarını atabilecekleri, nefes alabilecekleri mekânları oluşturmalı. Devlete sığınan kadınlara evine dön öğüdü vermek yerine nefes alabilecekleri mekânlara yerleştirmelidir. Tek seçenek baba evi olmamalı, içinde soysan danışmanlarında yer aldığı bir durak seçeneği olmalı kadınların. O durak tabi ki tüm sorunların çözüm yolu değil. Ama can alıcı cinayetleri azaltmanın yollarından biridir.
Tüm bu sorunlu açıklamaların yanında basına insanın içini serinleten bir açıklama yansıdı. 65. Cannes Film Festivalinde ‘Sessiz/Be Deng’ isimli kısa filmi ile ödül alan Rezan Yeşilbaş ödülünü “Ülkemin sessiz ve yalnız bırakılmış tüm kadınların adıyorum “demiş. Kazandığı başarıyı kadınların yanı başına yerleştiren, kadın sorununa yaptığı filimler ile dikkat çekmeye çalışan Rezan’a sonsuz teşekkürler. Duyarlılığın arttığı yerde katiller azalır. Kimsenin yaşam hakkının ihlal edilmemesi dileği ile….
(Dersim Gazetesinin 2012 Haziran sayısından)
Kurmeşli gençler Wiesbaden de ikinci buluşmasını gerçekleştirdiler. .jpg)


5-6 Ekim'de Galatasaray Üniversitesi'nde yapılması planlanan Sebahat Tuncel'in de konuşmacı olduğu
Cumartesi anneleri/insanları, 389. haftada, Devrimci 78'liler Federasyonu tarafından 3 Eylül'de açılan 12 Eylül Utanç Müzesini ziyaret etmek için Ankara'da bir araya geldi.
"Böyle bir hilkati garibenin bırakın dediklerini, ismini bile kaile ve kaleme almak yakışır mı? Ona cevap vermek için harcayacağım zamana, emeğe değer mi?" diye düşünmekten alıkoyamadım kendimi... Ama böyle bir rezilliğin cevabı da olmalı, kadın köşe yazarlarına baktım da pek bir kaile almamışlar bu fakiri ruhiyeyi! Ancak bu akıl ve ruh yoksunu dişi müsveddesine, bir kadın, bir anne, bir Kürd olarak, cevap vermezsem de kıvranacağım.
Roboski’de kaza yapan askerlerin yardımına koşan katliam mağduru Roboskililer, o anı anlattı. Katliamda oğlunu kaybeden Emine Ürek, ‘Yerde yatan asker bana bakıp ‘anne’ diye bağırınca koştum, elini tuttum. Ölmemesi için dua ettim” dedi. Medya ve bazı çevrelerin bu yardım eline şaşmasına da Emine Ürek şu yanıtı verdi: “Bizim çocuklarımız bombalandığı zaman bizim yardımımıza gelmediler ama bizler onların yardımına koştuk. Bizimki anne yüreği” dedi.
Yargıtay’ın, "Sosyalist Gençlik Derneği’nin MLKP/KGÖ ile organik bir ilişkisi tespit edilememiştir” kararı bulunmasına karşın, Kandıra 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde yaklaşık 3 yıldır tutuklu bulunan Balıkesir Üniversitesi Matematik Bölümü öğrencisi Uğur Ok, 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.
