Kadın ve Ölüm-Çilem Öz
Bir taşla da olsa baba mezarını temsil eden egemen kültür annelerin mezar yerlerini toprağa karıştırıp belirsiz hale getirdiler. Çok sayıda gelinin kaynana ile oturduğu zamanlarda arada kayan yıldız gibi doğum ya da hastalıktan ölen kadınlar hiç yaşamamış gibi yeri bir an önce doldurulmaya çalışıldı. Yeri bir başka kadın ile doldurulduktan sonra da onu anmaya gerek duymadılar ki, mezar yerini de ziyaret edilebilecek bir mekân saymadılar. Sonra babalarımız dedelerimizden bir adım öteye giderek annelerini gömdükleri yerleri unutmadılar. Babalarına gösterdikleri hürmeti göstermeseler de evlatlarına, temsili bir mezar gösterebildiler. Şimdi bizler anne duygusunu daha iyi kavrayan bir nesil olarak ölüm sonrası ritüelleri hakkını vererek gerçekleştirmeye özen gösterdik. Ancak bizim şansızlığımız şuydu ki annelerden önce evlatlar düşmeye başladı toprağa.
Ölümün nasıl acı ve soğuk olduğunu en iyi kadınların ağıtları anlatır. Ölen her kişinin dünya üzerindeki değerini bu ağıtlarla dile getirir kadınlar. 2011 çok acı bitti ancak 2012 de iyi başlamadı. Roboski de yaşana dehşet kelimelerle anlatılacak gibi değildi. Gençler toprağa verilirken bir kız kardeş kendini bıçaklayarak canına kıymak istedi. 34 genç insanın yan yana yattıkları mezarlıkta bunun nasıl dayanılmaz bir acı olduğunu tüm dünyaya haykıran genç kız çevresindekilerin müdahalesi olmasa idi bu gün aramızda olmayacaktı. Bir ambulansı bile hak etmeyip katır sırtında taşınan cenazeleri sadece haber gibi görenler, insan vicdanını çat diye çatlatacak dayanılmaz bir acı olduğunu göremeyenler olaydan birkaç gün sonra (nede olsa özür dilenecek bir şeyde olmadığına göre) havai fişeklerle yılbaşı kutlamalarına giriştiler. Duyarlı olan herkesin zihninde Ahmet Arif ve 33 kurşun şiiri belirdi. ‘Turna sürüsü değil bu, gökte yıldız burcu değil ‘ otuz dört bombalarla parçalanmış ve parçaları katırlara karışmış yürek. İşte böyle bir acı karşısında faşist zihniyet sanal ortamda kına yakarken katırlara üzüldüm deme zalimliğini gösterirken bir bacı acıdan kendi canına kıymaya çalıştı…..
Roboski katliamı boğazımızda bir yumrukken Türkiye’de zihnimize kazınan başka bir ağıtın yıl dönümü geldi. ‘Oyyy ben öleyim lo’ demişti Fadime ana Metin’i kaybettiğinde. Ağıtları oradaki herkesi gözyaşlarına boğdu. Bir anda elimde olmadan televizyonda izlediğim cami avlularında yapılan törenler geldi. Siyah gözlük takmış karabalıkların, gideni iki kelimeyle bile nasıl anlatamadıklarını düşündüm. Fadime ananın yaktığı isyan dolu ağıtlar ise Metin’e çok yakıştı. Sonra bu isyanını sokaklara da taşıdı. Meydanlarda elinde fotoğraf makinesi olmayan bir Metin olarak yerini aldı. O yıllarda bir televizyon kanalında yapılan röportaj da Fadime ana bir cümle kurdu Metinin katilerini istiyorum ama götürüp bir fukaranın boynuna da koymasınlar diyordu. Evlat acısıyla yanan bir anne acıdan şaşırmayıp hedefi onikiden vicdanı ile vurmuştu.
Metini katledenlerin hısım akrabaları bu kez de İstanbul’un orta yerinde mobese kameralarına poz vererek Hrant’ı katletmişti. Katillerin de bir gün çocuk olduklarını, aslında bu çocuklardan nasıl katil yaratıldığının sorgulanması gerektiğini hatırlattı Rakel. Hiçbir anne katil doğurmadı ama sistemler bu çocukları ya katleden ya da katledilen olarak tarihe yazdı. 5. yılda hem Hrant’ı anmak hem de sonuçlanan mahkemeye bu dava böyle bitmez demek için yapılan yürüyüşte tulum ile sarı gelin türküsünü çalan bir kadın vardı. Tulum çalan bir kadını ilk kez gördüm, tulumla sarı gelin türküsünü çalındığını da ilk kez duydum. Hepimiz Trabzonluyuz sloganını atan faşist zihniyete karşın o yürüyüş boyunca tulumla Ermenice şarkılar çaldı. Halkların birbirlerine asla düşman olamayacağının ispatı gibiydi.
Yaşanan tüm bu acılar aynı yönetmenin çektiği film ya da aynı yazarın yazdığı kitaplar gibi isim ve mekânlar farklı kurgu ve acılar aynı idi. Katledilenlerin ortak yanları fukara olmalarıydı. Katırın altına saklanan Roboskili çocuklarda, Metin de, Hrant da yırtık ayakkabı ile öldüler. Geride kalan anneler, eşler, kardeşlerin ortak yanı ise yaktıkları isyan dolu ağıtları idi. Hepside bu zamansız ölüme isyan ettiler. Tüm diğer kayıplarımız gibi bu üç katliamın ortak yanı ise gerçek katillerin gün yüzüne çıkarılmaması idi…
(Dersim gazetesinin şubat sayısında yayınlanmıştır)
Kurmeşli gençler Wiesbaden de ikinci buluşmasını gerçekleştirdiler. .jpg)


5-6 Ekim'de Galatasaray Üniversitesi'nde yapılması planlanan Sebahat Tuncel'in de konuşmacı olduğu
Cumartesi anneleri/insanları, 389. haftada, Devrimci 78'liler Federasyonu tarafından 3 Eylül'de açılan 12 Eylül Utanç Müzesini ziyaret etmek için Ankara'da bir araya geldi.
"Böyle bir hilkati garibenin bırakın dediklerini, ismini bile kaile ve kaleme almak yakışır mı? Ona cevap vermek için harcayacağım zamana, emeğe değer mi?" diye düşünmekten alıkoyamadım kendimi... Ama böyle bir rezilliğin cevabı da olmalı, kadın köşe yazarlarına baktım da pek bir kaile almamışlar bu fakiri ruhiyeyi! Ancak bu akıl ve ruh yoksunu dişi müsveddesine, bir kadın, bir anne, bir Kürd olarak, cevap vermezsem de kıvranacağım.
Roboski’de kaza yapan askerlerin yardımına koşan katliam mağduru Roboskililer, o anı anlattı. Katliamda oğlunu kaybeden Emine Ürek, ‘Yerde yatan asker bana bakıp ‘anne’ diye bağırınca koştum, elini tuttum. Ölmemesi için dua ettim” dedi. Medya ve bazı çevrelerin bu yardım eline şaşmasına da Emine Ürek şu yanıtı verdi: “Bizim çocuklarımız bombalandığı zaman bizim yardımımıza gelmediler ama bizler onların yardımına koştuk. Bizimki anne yüreği” dedi.
Yargıtay’ın, "Sosyalist Gençlik Derneği’nin MLKP/KGÖ ile organik bir ilişkisi tespit edilememiştir” kararı bulunmasına karşın, Kandıra 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde yaklaşık 3 yıldır tutuklu bulunan Balıkesir Üniversitesi Matematik Bölümü öğrencisi Uğur Ok, 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.
