Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Seyid Rıza'nın idamı ve Atatürk-Ergin Doğru

Atatürk’ün, Dersim Katliamı'nı bizzat planlayan ve onay veren kişi olduğu, eldeki belgelerle doğrulanmış durumda. Peki Atatürk’ü mitleştiren ve Hz. Ali’nin yerine koyup resmini duvarlarına asan bazı Aleviler, ortaya çıkan gerçekleri ne kadar kabul edecek

Seyid Rıza idam edildiği gün, Atatürk’ün Elazığ'da olduğuna dair bilgiler var. Bazı gazete haberlerine göre, Ankara heyeti 17 Kasım 1937 tarihinde  Elazığ'daydı. Cumhuriyet ve Son Posta gazetelerinde çıkan haberler Atatürk’ün 16 Kasım’da Elazığ’a geldiğini ima ediyor. Seyit Rıza asıldığında Atatürk orda mıydı?

Atatürk ve Dersim ilişkisindeki bir başka çarpıtma ise, katliam zamanı Atatürk’ün hasta yatağında olduğu. Oysa 16-17 Kasım 1937 tarihlerinde Dersim’e gelen Atatürk, Sabiha Gökçen ile Singeç Köprüsü'nün açılışını yapıyor ve Pertek halkevini de ziyaret ediyor. Bu gezide çekilen resimlerde gayet sağlıklı olduğu görülüyor ve hastalıktan da bahsedilmiyor

SEYİD RIZA ASILDIĞINDA ATATÜRK ORDA MIYDI?

Seyid Rıza ve arkadaşlarının asılmasının üzerinden 74 yıl geçmesine rağmen, bu olay tüm boyutlarıyla ele alınıp aydınlatılabilmiş değil. Tartışmalar devam etmektedir. Fakat resmi tarihçilerin gizlediği ve dezenformasyonlarla şehir efsanesine dönüştürülen kimi yalanlar bugün daha bir tartışılır hale gelmiştir. Biz de bu yazımızda Atatürk'ün otuz sekizle olan ilişkisine değinmeye çalışacağız. Dersim’de ve Aleviler arasında “Atatürk’ün Dersim Katliamı ile ilişkisi yok, kendisi olayları önlemek istemiş ama yetişememiş” gibi söylencelerin maddi temelleri sarsılmasına rağmen, maalesef hala kendisine taraftar bulmaya devam etmektedir. Atatürk’ü mitleştiren ve yer yer Hz. Ali’nin yerine koyan kimi Aleviler, ortaya çıkan gerçekleri ne kadar kabul eder bilinmez; ama Atatürk’ün, Dersim Katliamı'nı bizzat planlayan ve onay veren kişi olduğu, eldeki belgelerle doğrulanmış durumdadır.

Atatürk gerçeği

Aleviler arasındaki yaygın “Atatürk’ün Dersim katliamından haberi yoktu” söylemi, gerçek dışıdır. Öncelikle basit bir mantık yürütmek dahi bu söylemin gerçek olmadığını gösterecektir: Atatürk, cumhuriyetin “ebedi şefi” pozisyonundadır, cumhuriyetin kurucusudur! Ebedi şefin, mecliste konuşulan, umumi müffetişliklerde raporları düzenlenen, 1926 Koçan, 1930 Pülümür hareketlerinden haberdarken, sonrasında 1935 Tunceli Kanunu'ndan ve Dersim 37-38'in hazırlıklarının aşamalarından haberdar olmaması akıl dışı bir durumdur. Her söylediği emir ve kanun kabul edilen Atatürk’ü, yıllara yayılan bunca hazırlığın dışında görmek için kör olmak değilse de art niyetli olmak gerekir.

Atatürk bizzat bu sürecin talimatını veren kişidir. Meclis tutanaklarında bunu görmek mümkündür. Umum müfettişliklerinin, bakanların, Fevzi Çakmak'ın, Şükrü Kaya'nın, İsmet İnönü’nün gezi raporlarının tümü Atatürk’e sunulmuştur. Genelkurmay arşivlerinde bulunan bir raporda şöyle denilmektedir: "Son günlerde Tunceli'de vukua gelen hadiselere dair raporlar 4.5.1937 tarihinde Atatürk'ün ve Mareşal'in huzurları ile tetkik ve mütalaa edilerek aşağıdaki sonuca varılmıştır.

1-Toplanan kuvvetlerle Nazimiye, Keçikezen (Aşağı Bor), Sin, Karaoğlun hattına kadar şedit ve müessir bir taarruz hareketi ile varılacaktır.

2- Bu defa isyan etmiş olan mıntıkadaki halk toplanıp başka yere nakil olunacaktır ve bu toplanma ameliyesi de köylere baskın edilerek hem silah toplanacak, hem de bu suretle elde edilenler nakledilecektir. Şimdilik (2000) kişinin nakli tertibatı hükümetçe ele alınmıştır.”
Bir diğer belge ise Atatürk’ün 1935 yılında Trabzon’u ziyaretinden sonra müzeye çevrilen evde bulunan bir haritadır. Bu haritada bizzat Atatürk tarafından yapılan işaretlemeler gözüküyor. İşaretlerle belirlenen nokta ise Dersim'dir. Yani Dersim’e dönük askeri planlama bizzat Atatürk tarafından yapılıyor. Yine müzenin kapısında bulunan bir tablette ise “Dersim (Tunceli)de zuhur eden, isyanda askeri durumu gösteren taktik işaretler bizzat Atatürk tarafından çizilmiştir” yazısı bulunuyor.
 Atatürk’ün Dersim’le ilişkisinin en önemli kanıtlarından biri ise Sabiha Gökçen’in durumudur. Atatürk’ün manevi kızı olan Sabiha Gökçen Atatürk’ün isteği ile Dersim operasyonuna katılıyor. Çeşitli anılarda ve o günkü basında övünç kaynağı olarak gösterilen bu olay Atatürk’ün Dersim'e yaklaşımının  yönünü gösteriyor.

Atatürk ve Seyid Rıza

Dersimli ve diğer Aleviler arasında yaygın olan diğer bir söylenti de Seyid Rıza’nın asılması ile ilgilidir. Halk arasında birçok rivayet vardır. Bunların en yaygını ise “Atatürk’ün Seyid Rıza’yı kurtarmak ve affetmek istediği. Ama yerel yetkililerin bunu engellemek için Seyid Rıza’yı alelacele astığı ve Atatürk’ün bir şey yapamadığı” söylentisidir. Oysa resmi tarih dışındaki tüm işaretler bunun da gerçek olmadığını gösteriyor. Öncelikle Seyid Rıza’nın asılmasından hemen önce Atatürk şark vilayetleri gezisi başlatır. Yani Seyid Rıza’nın aceleyle asılması aslında bu ziyaretle ilişkilidir. Atatürk’ün bu ziyareti sırasında Dersimlilerin toplanıp, Atatürk’e başvuracağı bilgisi Seyit Rıza ve arkadaşlarının bir an önce asılmasına sebep olmuştur. M. Kalman, Dersim Belgeleri kitabında bu konuyu şöyle anlatır:
“ Emniyet Genel Müdürü, zamanın ünlülerinden Şükrü Sökmensüer’dir. O, Çağlayangil’e Atatürk gelmeden önce Seyit Rıza’nın idam edilmesi gerektiğini söyler. Çünkü der; Dersim harekâtı bitti. Beyaz donlu altı bin doğulu Elazığ’a dolmuş. Atatürk’ten Seyit Rıza’nın hayatını bağışlamasını isteyecekler, buna meydan vermeyelim’ Beyaz donlu dediği, şal şipik giymiş yoksul Dersimliler.
Çağlayan gelen emir gereğince –Atatürk iki gün sonra Elazığ’a gideceğinden- bir an evvel idamın yapılması için - resmi hafta sonuna rağmen- kendi yasalarını dahi nasıl çiğnediklerini, istedikleri gibi davrandıklarını etraflıca anlatmaktadır...S: 344”

8993 sayılı kararnamede Atatürk'ün imzası

1938 Dersim Harekâtı’ndaki ‘kararname’de de Atatürk’ün imzasına rastlıyoruz. 9.6.1938 tarihini taşıyan 8993 sayılı kararnamede “Bir aydan fazla devam edeceği tahmin edilen Tunceli harekâtının muharebe ve müsademeleri istilzam edecek mahiyet ve ehemniyette olduğu” belirtiliyor ve “881 sayılı kanunun 1’inci maddesine göre onandığı” yazılıyor. Cumhurbaşkanı olarak Atatürk’ün imzaladığı kararnamede Başbakan olarak Celal Bayar imzası bulunuyor.  9.6.1938 tarihini taşıyan Atatürk imzalı başka bir kararnamede de kara, hava ve jandarmanın Tunceli’ye yapacağı harekâtın ‘sefer mahiyetinde mühim bir harekat’ olduğu yazılı. Atatürk’ün Dersim’den değişik yıllarda başka illere göç ettirilen ve ettirilecek yerliler ile ilgili kararnamelerde de imzası mevcutken, gerçeği saklamanın artık mümkün olmadığını, olamayacağını söylemek gerekiyor.

Celal Bayar'ın ağzından Atatürk itirafı

Yine TBMM Arşivleri’nde bulunan önemli bir belge ise 1 Kasım 1938 tarihini taşıyor. TBMM’nin açılış törenine katılamayan Atatürk’ün bu konuşmasını Başbakan Celal Bayar milletvekillerine okuyor. Söze “Reisimiz Atatürk’ten aldığım emir üzerine bu seneye ait nutuklarını okuyorum” diyerek başlayan Bayar’ın okuduğu metinde Dersim ile ilgili kısımlar şöyle: “Uzun yıllardan beri devam eden ve zaman zaman had safhaya ulaşan Tunçeli’ndeki toplu şekavet hadiseleri muayyen bir program dahilindeki çalışmaların neticesi olarak kısa bir zamanda bertaraf edilmiş o mıntıkada bu gibi vakalar bir daha tekerrür etmemek üzere tarihe devrolunmuştur. (Bravo ve alkış sesleri)”

Seyid Rıza'nın asılması ve Atatürk hakkında

Gazeteci Arzu Demir imzalı bir haber yorumda ise konu ile ilgili olarak şöyle deniyordu: “Mahkemenin kısa sürede idam cezası vermesi kadar, idamın hemen infaz edilmesi de dikkat çekti. Dikkat çeken bir başka nokta ise; idamın, dönemin cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'ın "Şark Vilayetleri" ziyaretine denk gelmesi. O günlerde yayınlanan gazete manşetlerinde de yer alan bu ziyaret, 12 Kasım 1937 tarihinde Ankara'dan başladı. İlk olarak Sivas'a giderek, orada çeşitli temaslarda bulunan Atatürk'ün bir sonraki durağı Malatya oldu. Atatürk ve beraberindekiler, Malatya'nın ardından Diyarbakır'a geçti. Gazete manşetlerine göre, Ankara heyeti, idamın gerçekleştiği gün olan 15 Kasım günü Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeydi.

Atatürk idam günü Elazığ’da mıydı?

Atatürk'ün Seyid Rıza'nın idam edildiği gün, Elazığ'da olduğu iddia ediliyor. Ancak gazete haberlerine göre, Ankara heyeti, 17 Kasım günü Elazığ'daydı. Cumhuriyet gazetesinin 17 Kasım sayısına göre ise: “Atatürk, 16 Kasım günü Elazığ'a hareket etti. Kentler arasındaki mesafe yakınlığı, Atatürk'ün idam günü Elazığ'da olabileceği iddiasını güçlendiriyor.” deniliyor. (etha)
Konu ile ilgili bir başka  örnek ise o dönemde yayınlanan Son Posta gazetesinin  manşetinde yer alan “Atatürk dün Tunceli’ni şereflendirdiler”  haberi ise Atatürk’ün 16 kasımda Elazığ’da olduğunu gösteriyor.

 Atatürk’ün bu ziyareti ile ilgili olarak ilginç bir diğer haber ise Dersim gazetesinde Aralık 2010 yılında yayımlanan emekli bir polisin anlatımları. Konya’da yaşayan emekli polis M. Ali Doğaner, polis haftası vesilesi ile Konya’da yapılan bir törende en yaşlı polis olması itibari ile verilen ödül sonrasında şunları anlatıyor: “1937 yılında ben görevimi Tunceli'de sürdürürken Atatürk'ün geleceğini öğrendim. Bu sırada isyanlar vardı. Belirlenen isyancılardan 16-17 kişi getirdik, bunların yargılanması askeri mahkemede devam ediyordu. O sırada Atatürk Tunceli'ye gelmek için haber yollamış, Malatya'ya karşılamaya Abdullah Paşa gitti. Atatürk, paşaya sormuş "mahkemede ne oldu" diye; o da daha bitmedi deyince Atatürk, "Ben Diyarbakır'a geçeyim mahkeme bitince geleyim" demiş. O gün 7 kişi asıldı, diğerlerine de farklı cezalar verildi.

Atatürk bir gün sonra öğleden sonra geldi, beni de karakol kapısına selama durdurdular. Atatürk trenden indi, karakol kapısına benim yanıma geldi, selam verdim selamımı görmedi. Bir iki adımdan sonra durakladı şöyle bir tertibatı gözetledi, "Biraz yürüyeyim" dedi. Bu lafları duyuyoruz, biz yakınız. 50-100 metre yürüdü gitti" şeklinde konuşur.

Konumuz bağlamında diğer bir delil de 16 Kasım tarihinde Elazığ’da çekilen bir fotoğraf. Bir internet satış sitesindeki fotoğraf albümündeki Atatürk fotoğrafının altındaki bilgide “Atatürk’ün Elazığ ziyareti, tarih 16 Kasım 1937” yazıyor. Bu fotoğraftaki Atatürk’ün kıyafeti ile 17 Kasım'da Pertek’i ziyaret ederken çekilen fotoğraftaki kıyafetlerin aynı olması dikkat çekiyor. Fotoğraflardaki kıyafetlerin aynılığı verilen tarihlerin doğruluğuna güçlü bir işaret olarak kabul edilebilir.

Ayrıca Seyid Rıza’nın, Atatürk’e hitaben söylediği ‘‘Senin yalanlarınla, hilelerinle baş edemedim bu bana derd oldu, ben de senin önünde diz çökmedim bu da sana derd olsun’’ sözleri, idamlar yapılırken Atatürk’ün orada olduğu savını güçlendiriyor.
.
Seyid Rıza ve arkadaşlarının yargılanmasına 10 Ekim 1937 tarihinde başlandı. Çok kısa süren yargılama sonunda 58 kişiden 11'i idam cezasına mahkum edildi. Dördü hakkındaki idam cezası yaşlı oldukları için 30 yıl ağır hapis cezasına çevrildi. Seyid Rıza ile oğlu Hüseyin ve Seyhanlı aşiret reisi Hasso, Seydi ve Yusufhanlı aşiret reisi Kamer oğlu Fındık ve Demenanlı Cebrail oğlu Hasan, Kureyşanlı Ulikiye oğlu Hasan ve Mirza Ali oğlu Ali hakkında ise idam kararı verildi. 14 kişi beraat ederken, 33 kişiye de çeşitli hapis cezaları verildi. İdamlar ise 15 Kasım 1937 gecesi Elazığ'da gerçekleşti. Seyit Rıza'nın yaşı küçültülerek, oğlu Hüseyin’in ise büyültülerek gerçekleştirilen bu idamla o dönemki rejimin de kendi hukukunu çiğnediği görülüyor.

Yaşanan bu hukuksuzluğun dışında insani bir trajedi de yaşanmıştı. Seyid Rıza’ya son sözünü soran cellatlara “Beni oğlumdan sonra asın” demesine rağmen, oğlunun idam edilişi ona izletilerek daha büyük acı çekmesi sağlanmıştı. Böylesine bir hukuksuzluk ve insani trajedi Atatürk’ün katkısı ile vuku bulmuştur. Bu konuda oldukça maharetli ve pragmatist olan Atatürk’ün, Seyid Rıza asıldıktan sonra gazetelerde çıkan fotoğraflarla ilgili söylediği sözler, Atatürk’ü tanıma anlamında oldukça önemli ipucu veriyor. Atatürk idamların hemen ertesi gün hakaret edeci başlıklarla çıkan gazetelerin toplatılması için verdiği talimat Kalman’ın kitabında  şu şekilde yer alır: “O gün gazetelerde Seyit Rıza’nın asılması ile ilgili resimleri gören Atatürk Cağlayangil’i yanına çağırtır. “Çabuk git bu resimlerin negatiflerini bul, basılanları imha et” der. Atatürk’ün  Dersimliler ve Aleviler tarafından neden masum görüldüğünü tümüyle açıklamasa da bu pragmatik yaklaşımların halkın algısını değiştirdiğini kabul etmek gerek.

 Atatürk Hasta mıydı?

Atatürk ve Dersim ilişkisindeki bir başka çarpıtma ise: “Atatürk o sırada hastaydı, katliamda hiçbir rolü olamaz” rivayetidir. Atatürk’ün ölümü ve hastalığı konusunda Dersimliler arasında çeşitli rivayetler bulunsa da gerçek olan Dersim katliamı süresince Atatürk gayet sağlıklı olduğu ve geziler düzenlediğidir. Ölümünden önce yaptığı ziyaretler bunu net olarak gösteriyor. Atatürk’ün hastalanarak yatağa mahkum olduğu dönem ise Dersim 38‘in bittiği zamanlardır. 12 Kasım1937'de Ankara’dan şark vilayetlerine gezi yapan ve 17 Kasım’da Dersim’e gelen Atatürk için o dönemde hastalıktan bahsedilmiyordu. Manevi kızı Sabiha Gökçen ile beraber Singeç Köprüsü'nün açılışı için geldiği Pertek’te halkevi ziyareti sırasında çekilen resimlerde gayet sağlıklı olduğu görülüyor.

Atatürk’ün hastalık dönemi

Şevket Süreyya Aydemir’in TEK ADAM isimli eserinin 3. Ciltinde: “Atatürk 1938 Ocak ayında kaplıca sularından faydalanmak üzere Yalova kaplıcalarına gider. Teşhis konulur: Siroz.' (S:517) diye belirtilir. Atatürk’ün rahatsızlığı bu süreçten sonra ilerler ve 1 Haziran – 23 Temmuz 1938 sürecinden sonra yatarak hastalığı atlatmaya çalışır, ama buna rağmen 10 Kasım'da hayatını kaybeder. Tarihlerden de anlaşılacağı gibi Dersim 37’in ilk kısmında Atatürk rahatsız değildir. Katliamın ikinci kısmı olan 1938 sonlarında artık Atatürk’ün rahatsızlığı artıyor. Dolayısıyla Atatürk’ün rahatsızlığı gerekçe gösterilerek  Atatürk’ün  Dersim katliamındaki payı görmezden gelinemez.

Güneş balçıkla sıvanamaz

Tarihi gerçeklerin, bilgilerin açığa çıkması toplum nezdinde genel kabul gören doğruların değişmesi -tümünden değiştirmese de- gelecek nesillerin sağlıklı bilgilenmesine katkı sunacaktır. Dersimlilerin ve Alevilerin Atatürk aşkını sadece yazılarla anlatabilmek mümkün değildir. Bu ilişkinin toplumsal, tarihsel ve sosyal gerçeklerin ışığında irdelenerek bilimsel tespitlere ulaşılması önemlidir.
Toplumsal kırımların bir sonucu olarak Atatürk bugün mitleştirilmiş  “ebedi şeftir.” Belki de Dersimliler ve genel olarak da Aleviler buna ihtiyaç duyduklarından “ ebedi şeflerine” sonrasında toz kondurmak istememiş, başlangıçta ihtiyaç olarak gördükleri bu “şeflik” tanımını sonuna kadar sahiplenmişlerdir. Bu karşılıksız sevgide, yaratılan korku ve sonrasındaki asimilasyon politikalarının büyük etkisi olduğu da gerçektir.
Dersimlinin rivayet ve giderek şehir efsanesine dönülerek yayılan tüm söylemlerine sonrasında kendileri de inanmıştır.

 Döneme daha akl-ı selim bakmanın zamanıdır

Sonuç olarak artık tarihsel gerçeklerin tüm çıplaklığıyla tartışılması gerekiyor. Bugüne kadar Türkiye’de tartışılması çok mümkün olmayan, kanunlarla koruma altına alınmış Atatürk gerçeği bugün sınırlı da olsa tartışılmaya başlanmıştır. Atatürk’ün kendi dönemi içerisinde yaptıkların tümüyle doğru kabul etmek, bilimdışı bir yaklaşımdır. Hele hele bunu o dönemde yaşanan politikaların büyük mağduriyetini yaşamış Dersimliler tarafından tabulaştırılması izahı çok zor olan bir durumdur.

Bugün cumhuriyetin  kurucusu ve yaşadığı dönemin tek adamı olan Mustafa Kemal Atatürk’ün Dersim 37-38 jenosidinin tüm gelişmelerinden haberdar olduğu  ve bizzat planlamasının içerisinde yer aldığı nettir. Tarihsel veriler bu gerçekliği tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Kimileri kafasını kuma gömüp, ezberlerini bozmaktan, mevkilerini kaybetmekten, belki de kendisiyle yüzleşmekten korkabilirler, ama bu yüzleşmeyi artık Dersimliler ve Aleviler yapmak zorundadır. Yaşanılan “karşılıksız ve celladına aşık olma” ruh halinden kurtulmalıdır.