Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

ALEVİLİK YADA HIRİSTİYAN ALEVİLİĞİ-İskender İmak

Tarih çeşitli döngülerle degişerek farklı biçimlerde devam ediyor. Tarihsel, kültürel ve inançsal olgularda farklı biçimlerde  yeniden yorumlanıyor veya eğemen kültür ve inancın her olguyu kendisine benzetmeye çalışarak ,kimilerini yok sayıyor, kimilerini çarpıtarak ve karmaşık haller aldırtarak özünü boşaltıyor. Bunu genelde o kültürlere ait insanlar ve gruplar aracılığıyla yapiyor. Anadolu aleviligi de bu inanç ve kültürlerden biridir.

Son yirmi sene Alevilik üzerine çokça araştırma, yorum ve farklı bakış açıları ortaya konuldu. Ama bunların geneli özüne inmekten uzak kaldılar. Kendi kafasındaki şablonlara uydurmaya çalıştılar vede  bilinçli bir şekilde çarpıttılar. Tarihsel olaylarda, yaşam biçimlerinde bağımsiz ele aldılar,öze inmediler. Farklı düşünenlerse bu meseleye ilgisiz kaldılar.Ben Aleviliğin özünü boşaltılma çabalarına karşı bir şeyler yazma ihtiyacı duyuyorum. Kabaca alevilige nasil bakıldığını  özetlersek:

            -“Öz be öz Müslümanlar biziz. Biz Hz. Ali’nin, dolayisiyla Hz. Muhammed’in soyundan geliriz.  Ehl-i beyit’iz.

            -Aleviler Müslüman degildir, Islamdir. Islam dinin kendisidir. Müslümanliksa onun yorumlayiş biçimidir.

            -Alevilik kendi başına bir dindir.

            -Alevilik ne bir din nede bir mesheptir. O bir kültürdür. Son dönemlerde dinlenense, inançtir ama din degildir”. Şeklindeki düşüncelerdir.

Doğal olarak bu inanca sahip bireyler; biz kimiz ?  Sorusunun yanıtını aradılar vede arıyorlar.Yazılı materyalin olmayışı - Ki doğal olarak ilegal sürdürülen yaşamların ve kültürlerin kayıtlı belgeleri olmaz yada çok az olur-. Ayni zamanda hakim olmayan bir inanç kendisini sözlü bır şekilde sürdürmesinde kaynaklı ; bütünlük arz etmeyen,egemen kültür ve inancı söylemleriyle harmalanmış,zamanla degişiklik göstererek karmaşik bir hal alirlar. Ben olguya bakarken o dönemin toplumsal yaşayışımızın yada gelenek ve yaşam biçimimizin kökenlerini ve bu günkü duruşumuzun nerde durdugumuza bakarak genel bir yargıya varacağımızı düşünüyorum. Aksi yaklaşım yamaciliktan başka bir şey degildir. Niyetten bağımsız inanca hizmet edelim derken ihanet edebiliriz.

Ben Anadolu aleviliğinin bir müslüman inancı olduğuna inanmıyorum. Elbette yüz yıllarca müslümanlığın egemenligi altinda kalmiş topluluklar müslümanliktan etkilenmiş, hatta kendilerine müslüman demiş ama müslümanlığı benimsememiş,yaşamamiş ve uygulamamişlardir. Farkli biçimlerde farkli isimlerle kendi yaşam biçimlerini ve inançlarini yaşamışlardır. Alevilik ( alevilik benzeri inançlar )Avrupa’da  Asya’da da başka dinler içinde  yaşamış ve hala kendini devam ettirenlerin sayısıda az degildır. Kısmen yazılı bir tarihi olan Hıristiyan - Aleviliğinin - Müslüman -Aleviliğiyle ne kadar benzer ve iç içe geçtigini, zaman zaman karşılaştırma yapmaya çalışacağım. Avrupa’da yaşayan öz be öz Hıristiyan olarak kendini anlatan toplulukların ne kadar alevi olduklarını göreceğiz.

Elbette ki Aleviligin inanç kökenlerinin M.Ö. 600´lü yıllarda   görebiliyoruz. Müslümanlığın yada İslamin yayilmasi M.S. 630´li yillara dayandığın gerçegi, aleviligin ille de  İslamla tarif etmeye çalışmak elbette ki beyhude bir davranıştır.

Şimdi Hıristiyanlikta yaşanan alevilikle temel felsefeleri aynı olan, kendilerini iyi Hıristiyanlar olarak adlandıran; Katarlar, Albigenler, Bogomiler, Manistler v.b. bakalım.

Hepsinin ortak özellikleri dualist ve yari dualistlerdir.Ayreten doğacı yaklaşım önemli bir yer tutar. Zerdüşlükte yaşanan güneşe ve ateşe tapma yaklaşımı bütün ezoterik ve batıni inançlarda hakimdir. Örnegin; Albigen latincede parlaklık Albi (Beyaz isik) Gen (Insan) anlamına gelir.

Ezoterik ve batıni  inançlarda: Tanrı insanda saklıdir, cehennemde cahillikle açıklanır. Dante der ki:” beni meydana getiren ilahi kudret (güc) yüce akıl (vürgül) hikmet ve ilk aşktır. Yani Tanrı insan içindedir, araştırırsan aradığın gücün  sende olduğunu anlayacaksın.  Peki Alevilikte kamile erdikçe, derinleştikçe Tanrı katına ulaşılmıyormuydu? Üçlerimiz, beşlerimiz, kırklarımız. Ya da “en-al  hak bendedir” dememişmiydi ulu  Mahsur.

Bogomiler Tanrı’yı tarif ederlerken “gerçek Tanrı insan varlığının karanlık cehennemin ötesinde sonsuz bir ışık dünyasıdır” derler. Bogomiler merkezi İstanbul ve İzmit olmakla birlikte Balkanlarda dördüncü yüzyilda bir hayli geniş örgütlenmişler.Roma tarafında heteretik (sapık) ilan edilmişlerdir. Dualist bir akımdır. Yöneticileri  seçimle başa gelirler. Ermişler,mümünler ve dinleyiciler şeklinde hiyaşerik yapıları vardır.

 

Yine yöneticileri seçimle gelen iyi Hırıstiyanlar olduğunu  idia edilen Roma tarafında Divrigi kökenli heteretik (sapık) olarak ilan edilen Katharlara (Hıristiyan Alevisine) bakalım. Katharları yazarken siz Anadolu aleviligi ile karşılaştırın.  

Katharlar; kiliseyse gitmemişler, vaftiz olmamışlar, haca tapmamışlar, Hz. Isa Hz. Meryemin kutsallığını  red etmişlerdir. Ama Roma barbarlığından korunmak için iyi Hırıstiyan olduklarını idia etmişlerdir. Katharlar ilk olarak 1143 yılında Rhienland´ta örgütlülügü ortaya çıkar. Temsilcileri Köln´de yargılanır. Tövbe etmeleri istenilir. Temsilcileri geri adım atmadıkları için yargılanır. Bu tutumları onları kazığa bağlanarak diri diri yakılmasına neden olur. Bundan sonra ilegal örgütlenme içine girerler. Fransa’nın güney ve güneydoğusunda  özellikle Longuedoç,Montpellier,Minevre,Lavuer,Carcassone ve Bezier’de etkili olmuşlar.

 

Temel özellikleri; sadelik, alçak gönüllülük ve yoksulluk içinde yaşamlarıyla örgütlenmelerinde etkili olurlar. Katharlarda örgütlenme şeması; seçilmişler, müminler ve dinleyicilerden oluşurlar. Kadınlarda bu her üç aşamada yer alabiliyorlardı. Miras: Hırıstiyanlikta büyük erkek çocuğa bırakılırken, Katharlarda kız ve erkek arasında eşit bölüşülürdü. Elbette ki bu durum resmi dinleri rahatsız ediyordu. Zaten 1160´ta sapkın ilan edilerek, onlarca kez Hıristiyan katliyamlarıyla yok edilmek istenilmiştir.

Kathar hazinesi (kutsal kase): sadelik, esitlik, ekmek, sevgi ve şiddet karşıtlığı konusundaki temel ögretidir. Yine Katharlarda comsolamentum vardir, gizli ayın diyebiliriz. İyi insandan iyi insana, yada ermişten ermişe aktarılmiş gelenek ve sırlardir.

"Hiristiyan - Alevilerinin" en temel genel özellikleri böyle sıralandıktan sonra anadolu Aleviliginin yada "Müslüman - Aleviligi" ile karşılaştıralım.

Aleviler, kendilerini öz müslüman olarak tarif ederler. Ama müslümanlığın kurallarını yerine getirmezler. Örneğin; Namaz kılmazlar, Ramazan orucunu tutmazlar, haca gitmezler, camiye uğramazlar, hatta camiye gitmeyi hakaret sayarlar. Kelime- i şaddet getirmeyi bilmezler. Yada korkularandan dolayı ezberlemişlerdir. Bildiği kelime-i şaddet, “Allah, Muhamet, ya Ali”dir. Dikkat edersek, “Ya Ali” diyorlar. Yüceliği Ali’den buluyorlar. Oysaki yücelik  Tanrı’yı aittır. Bu söylemi biraz eşelersek, Ali Tanrılaşan insanların sıfatıdır. Ali’nin sır olma hikayeleri de İslam inancına tezat düşer. Dolayısıyla Ali İslam ile açıklanan Ali degildir. Onuda kapsayan, resmi inanca karşı isyanıda taşıyan Ali’dir. Hatta şöyle bir söylem vardır.  Ali hasımları  ile  savaşırken, hasımları  kuran-ı kerimi ok uçlarına  takarak, saldırmışlardır. Hazreti Ali “Kuran bendedir” der. Bu söylem ordusunun bir kesimini, cepheyi terk etmesini birlikte getirir.  Alevi  Ali taraftarlığı degıldır. Alevı  sözcük  kökeni arapça “al-alawi”. O  dömemde ateş ve güneşe tapan;Zerdüş,Mezdek,Hüremi,Manici,ve orta Asya dini olan Şamanlara  Al-alaw(ateş toplulukları) derlermiş.

Yine Katarlar, Bogomiler, Manisteler vb gibi akımların temel öğretilerinin hepsini Alevilikten görebiliyoruz.

Sadelik; hatırlayın devrişlerimiz kürk ve çul giyerlerdi. Gösterişlerden kaçınırlardı. Eşitlik; cem tutulacak alanda, hiç bir kimsenin ayrıcalığı yoktur. Kadın, erkek fark etmeden, hiç bir kimse bir başkasını önüne geçip oturamaz. Herkes boş bulduğu yerde otururdu. Ekmek ve Sevgi: Yere düşen ekmeği öperek yerden alırdık. Yani kutsardık ekmeği. Sevgi ise Aleviliğin temel öğretisidır. Doğa sevgisi, insan sevgisi vb gibi. Şiddet karşılığı; babam “bu bizim gençler, bizim erenlere benziyor. Kandan korkuyorlar. Tembur (saz) alıp yanık yanık türkü söylüyorlar”.” hu erenler hu” derdı . Evet Alevilik felsefesinde şiddet dıştalanır. Davalarını ulu divana hevale ederler.

 

Sazdan bahs ederken, Alevilikte önemi tartışılamaz. “Hiristiyan Aleviliğinde” de Troboadorlar denilen kesim vardır. Bunlar gezgin ozanlardır. Zarif kadın aşklarını ve illahi dişliliği anlatarak ve bu vesile ile de inanç yayarlardı. Benzerliklerinden  çok aynılıklarını çoğaltabiliriz. Ama bu örneklerle yetinelim.

 

       Sonuç olarak, Alevilik  İslamın içinde değildir.Yada Avrupa’daki inançlarda, Hıristiyan değildiler. Tek tanrılı dinler öncesinde, yaşayan inanç, felsefe ve yaşam biçimlerini yeni yaşanan inaçlarda çeşitli yönleriyle etkilenmiş. Ama asimilasyona uğramamış topluluklardır.

Yaşamaları için hangi topraklarda yaşıyorlarsa, o topraklarda egemen olan inancı sözde kabullenmişlerdi.   Ama o inancın hiç bir gerekliliğinide yerine getirmemeşilerdir. Hakim olmak için çeşitli mücadelelere  girmeşlerdir.  Örneğin;   Anadoluda Sefavi’ler (müslümanlık aleviliğini  içine girmesinde etkili olmuşlardır) Osmanlı  sünülügüne karşı mucadelesi , Avrupa da, 1147-1154 yıları arasında, Katar Arnut, Romayı işgal etmiştir. Ayreten, tarihi çarpıtanlar bile bu tür toplulukların  bir  birleri ile ilişkilerini de  tarih   kaydına geçirmişlerdir.   Örneğin, Ismailliler ile Tapınak şövelyeleri  ilişkisinde  olduğu  gibi. Yada, Bosnalı Hıristiyan Sapkınları Macer  kralı ve Roma kilisesinin işgalinde sonra, yenide örgütlenerek bu  kez  Osmanlıdan  yana  tavır  alırlar. Bunda  sonraki yaşamları  İslam sapkınlılğıdır. Ya da Balkan Aleviliği.

Bütün bu yazının nedeni, Aleviliği bir yere sıkıştırmama ve gericileştirilmemesi adınadır.   Bırakalım, insani olan inancın, doğal hali ile  insanların  ruhsal  boşluklarını doldursun.  Aleviler   aynı nazarla  baksınlar  insanlığa.

Mayıs 2010