Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Louis Lecoin'ın ülkesinde 15 Kürt.../Erdal Er

22 Haziran 1962. 
Fransa, pasif fakat sonuçları bakımından etkin bir eylemle çalkalanıyordu. Buna sebep olan savaş karşıtı aktivist Louis Lecoin’den başkası değildi. Latin Amerika ile Afrika’nın altını üstüne getiren, kan akıtan ülkesinin sonsuz savaş politikalarına karşı çıkan o yaşlı adam, iktidarın öfkesini üstüne çekmeyi başarmıştı. 
Savaşa karşı savaş açan, hükümetin hoşlanmadığı Lecoin; ülkesinin vicdani red hakkını tanıması için 1958 yılında kampanya başlattı. Albert Camus, sonucu görmesine ömrü yetmese de Lecoin’a aktif destek veren isimdi. 
Kampanyadan istediği sonucu alamayan Lecoin; 74 yaşında bedenini açlık grevine yatırdı. Zira, o tarihte en az beş bin vicdani retçi hapishaneye tıkılmıştı. Savaşı, asker olmayı reddeden ve ömrünün önemli bir kısmını savaş karşıtı faaliyetlerinden dolayı hapishanede geçiren Lecoin’in açlık eylemiyle Fransa adeta ayaklandı. 
Sessiz başlayan ancak sessiz devam etmeyen açlık grevi kamuoyunun desteğini aldı. Eyleme Bernard Clavel, Henri Jeanson gibi tanınmış aydın isimler ve yaygın medya destek veriyordu. Lecoin, açlık grevinin 21. gününde zorla müdahale edilerek hastaneye kaldırıldı fakat tedaviyi reddetti. 
Grevinin 22. gününde dönemin Fransa Başbakanı Georges Pompidou, taleplerini kabul ettiğini açıkladı ve tasarının Meclis'e sunulacağını vaat etti. Bu söz üzerine Lecoin eylemine son verdi. Ancak aradan bir yıl geçmesine rağmen hükümet sözünü bir türlü yerine getirmiyordu. 
Ağustos 1963 yılında Lousi Lecoin, kararın çıkmaması halinde yeniden açlık grevine başlayacağını açıkladı. Bunun üzerine parlamento 23 Aralık 1963 gününü vicdani red yasasını onayladı. Cezaevlerinde bulunan tüm vicdani retçiler serbest bırakıldı. Sonuç; demokrasi, insan hakları, vicdan hürriyeti adına tam bir zaferdi. Kazanan sadece Fransa’da vicdani red hakkını isteyenler değildi. Dünya demokrasisi ve Avrupa’yı Avrupa yapan değerler de kazanmıştı. 

1 Mart 2012.
Louis Lecoin’un eyleminden 50 yıl sonra sürgünde yaşayan 15 Kürdistanlı devrimci aynı ülkede, bu kez Strasbourg kentinde bulunan Saint Maurrice kilisesinin bodrum katında bedenlerini ölüme yatırdı. Talepleri; PKK Lideri Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürdistan’a siyasi statü istiyorlar. Kürdistan’a demokratik statünün, Öcalan’a özgürlüğün imkansız olmadığının altını çiziyorlar. 
4 Nisan 2012.
Eylemciler, Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) binalarının karşısında bulunan Parc d Orangerie ve Droit de l’homme (İnsan hakları durağı) üzerinde biriken binlerce kişiyle buluştu, taleplerini bir kez daha açıkladı. 
Fuat Kav, Charles de Gaulle’nin ‘O Fransa’nın vicdanıdır’ dediği Jean Paul Sartre’nin ülkesinde arkadaşlarıyla birlikte giydiği ölüm kefeni içinde Kürdistan adına oradakilere ve dünyaya sesleniyordu: "Eylemimiz ölü ruhlara, susmuş vicdanlara çağrıdır."
Fuat Kav, kendisi ve arkadaşları adına siyasi hayatı boyunca hep yaptığını yapıyor. İmkansız olmasa da zoru istiyordu. Dünyanın çoktan şu ya da bu sebepten dolayı söz konusu Kürtler olduğunda yitirdiği vicdanı ve adaleti talep ediyordu. 
Strasburg'da bir kez daha görüldü ki; Kürtler söz konusu olduğunda dünyanın bir de adalet ve vicdan sorunu var.
Peki linç olma pahasına Sartre’nin ülkesine bahşettiği, Fransa'nın gurur kaynağı; o 'vicdan'? O vicdan, neden Elif Akın’ın ülkesi için yitip gitmişti? Nerede Fransa’nın Charles de Gaulle’si? Nerede "Fransa'nın vicdanı"?
17 Nisan 2011.
Saint Maurrice kilisesinin bodrum katında eylem 48. güne girdi. Ölüm sınırının kıyısı değil, iki adım ötesi. Yarın 49, ertesi gün 50 olacak. İşte o zaman ne olacağın bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey; her geçen gün, saat, dakika ve saniye ölüme giden yol daha da kısalıyor. 
1962'de demokrasi adına önemli bir sınav veren ve Louis Lecoin’u yalnız bırakmayan Fransa insanı, aydını ve yönetimi yeni bir sınavla karşı karşıya. Unutmayalım ki bu sınav sadece Fransa'nın değil, bütün vicdanların sınavı.
Geri dönülmez yolun son kavşağındayız. Durup 15 siyasi eylemcinin ölümünü bekleyemeyiz. Yüreği buna izin vermeyen insanlar zamanla yarışıyor. 
Hiç kimse Fuat Kav, Gönül Kaya, Ahmet Çelik, Mecbure Özer, Gülistan Hasan, Nigar Enayati, Emine Benek, Tarık Yusufi, Öner Uludere, Hasan Acar, Ahmet Kılıç, Harun Yılmaz, İmam Yıldız, Kerim Sivri ve Erol Polat’ta ilişkin kötü bir haber almak istemiyor. Bunun için zaman tükeniyor. 
Peki yaşanacaklardan kim sorumlu olacak? Şüphesiz bunun tek sorumlusu muhatap kurumlar ve devletlerdir. 
Onları gördüm.
Bedenleri yorgun, adımları küçülmüştü. 
Onları ayakta tutan inançları. 
Merhamet dilemiyorlar, lütuf beklemiyorlar. 'Vicdan' ve 'adalet dilenciliği' hiç yapmıyorlar. 
Onlar her gün, her saat biraz daha eriyen ve artık taşıyamadıkları bedenleriyle gerçeği işaret ediyorlar: 'Özgürlük’
Büyük ateşin etrafında oturmuş, beyazlar içinde kocaman gülüyorlar. 
Ve onlar Louis Lecoin, Albert Camus ve Jean Paul Sartre’nin ülkesinde 'çağımızın altın kalbini’ arıyorlar…
ANF